Powered By Blogger

15 Ekim 2011 Cumartesi

Mürekkep ve Su

                        Her zaman aynı insan değilim,dişiyim!

                        Hayli zaman geçiriyorum ayna karşısında daha kaç ''yanım-yönüm-yüzüm'' olduğunu görebilmek için kendime bakıp.Herkese görünenlerden,yahut öğütlendiği gibi her duruma ve herkese ayrı ayrı sergilediklerimden bir iskambil destesi kadar sıralı içimde.Role bürünür gibi değil de,kıyafet giyinir gibi giyindiğim oluyor bunları bedenime,yüzüme.

                        İçimdeki kuyunun derinliklerinde birbirleriyle sürekli çarpışan ifadeler,hisler,duygular dalga düğümü halinde.Ne renk isimleri yeterli onları tek tek tanımlamak için,ne de ayrı ayrı karakterlere büründürmek onları tanımama yardımcı olabilir.Yalnızca; ego,vicdan,ak,kara,iyi his,kötü his vs. diye adlandırmak da basite indirgemektir fikrimce.Ve bence,bütün o hisler dalga dalga içimde,bazen bir dalga çarpışabilir karışabilir ötekiyle.Öyleyse doğru değil birini iyi ve makul ilan ederken,diğerini kötü ve habis kabul edip kuyunun en dibinde kalmaya mahkum etmek.

                        Bi' dolu olduğum en az iskambil destesi kadar ''yanım-yönüm-yüzüm'' olduğunu kabul edersek,bunlardan çok azı sergide,kalanı hala kuyunun dibinde diğerleriyle savaş halinde.Ayrı uçlar,zıt fikirler,tezatlarla dolu.Birbirinin son derece zıddı hisleri,fikirleri kapsadığımı pekala biliyorum.Kuyumun içinde ak varsa kara da var,su varsa mürekkep de var.Ama ben oldum olası aşığımdır mürekkebin sudaki dansına,bir damla karanın dağılırken suyun saydamlığıyla oynaşına.

                       Yine bildiğim; saklı olanın,kuyunun dibine itilmeye mahkum olan(lar)ın,elbet bir gün gelip de kendi saltanatını ilan edeceği,diğerleri gibi onun da bir gün aynadan yüzüme gülümseyeceği.

                       Sır değil ki,yanmış şeker tadına benzettiğim,öğretilenlerden-tembihlenenlerden öte insanlara,mesafelere özel çarpan dalgaları kuyusuyla birlikte seviyorum,ruhumun bu kekremsi tadını yine de seviyorum.Bu da dişiliğin ve dişi birey olmanın değişmez bir kuralı olmalı.

                       Mürekkebin sudaki dansını delice sevmek gibi olmalı.

                        


                       

                        

13 Ekim 2011 Perşembe

En Dip'ten Not

                     İki gece önce öyle isyan dolu bir yazı yazıyordum ki şuraya,öylesine sitem doluydu ki hiddetim geçince,saatler sonra sakinleşebilince durup okudum.Kendime şaşırdım sonra,sabrım son haddine kadar tükenmişti kalan bir lokma gücümle de boğazım yırtınırcasına ağlıyordum zaten.Keder içindeydeydim ve o gece isyan işini biraz abartmış gibiydim.Herşeyden öylesine bıkmış,usanmış,yorulmuştum ki suçlu arıyordum etrafımda,kızıyordum Yaradan'a.''Beni duyduğuna inanmıyorum artık!'',''Adaletsiz'' diye bağırıyordu içimdeki ses durmadan.Kulaklarımı uğuldatıyordu,nefessiz bırakıyordu beni.

                     Pençelerim olsa,adaletsizliğin kaynağını bulup bir kaplan gücüyle saldırabilirdim,parçalarına ayırana kadar sakinleşemeyebilirdim.1.60 boyumla ben,belki de dünyayı yakmaya yeltenebilirdim.Öfke,üzüntü,keder hisleriyle doluydum tepeleme ve içimde büyük bir ateş vardı ki tüten ciğerimin kokusunu duyuyordum burnumda.Nabzımı hissediyordum şakaklarımda,atmak yerine zonklayan nabzımı...Basınca dayanamayıp oluk oluk fışkıracak gibiydi kanım,parçalayasım vardı damarlarımı...


                    ''Bütün umutlarım parça parça kucağımda,sabrım tükendi,takatim yok daha fazla mücadele etmek için.'' en dip'ten buraya yazdığım cümlelerden biriydi.Yazının başlığını değiştirmedim,zira hala en dipteyim o geceden tek farkım ise artık durumu kabullenmiş olmam.

                
                     Geçirdiğim nöbetlerin belki de en şiddetlisiydi,ardında büyük ölüm gibi bir yorgunluk kaldı tabi.
                
                     Her şeyi olduğu gibi kabullendim.
                     

                  10.10.2011

P.S: Bu yazının bitmiş şekli değil aslında,günlerce tamamlayamadım bir türlü.